DoğaKolik - Doğanın Harikalarını Doğakolik ile Keşfedin
GENEL KONULAR - GENERAL ISSUES => SERBEST MUHABBET => Konuyu başlatan: peperuda - 26 Ekim 2010, 13:53:33
-
sayın cesurturk, senin kafeden esinlendim bu köşe için :)
ama çizimlerini sen koy olmaz mı o kadar becerim yok
neyse hoş geldiniz diyeyim
cesurturk, Kemal abi,
-
Kemal abiiiiiiiiiiiiiiiiiiii............
nerdesin sen yaaaaa
-
sayın cesurturk, senin kafeden esinlendim bu köşe için :)
ama çizimlerini sen koy olmaz mı o kadar becerim yok
neyse hoş geldiniz diyeyim
cesurturk, Kemal abi,
Beni buraya davet ettiğin için teşekkür ederim peperuda
Bu başlık güzel olmuş inşallah sık sık uğramaya çalışacağım
çörek, börek çay varsa bu köşeden ayrılmam artık :)
-
Hadi abi sen bari yapma
inancın sonsuzdur senin :)
lütfen eksikliğini hissettrime burda senden öğreneceğimiz çok şey var
-
hadi keyfler yerine gelsin yaslanın şöle sedirlere bakalım kahveler geliyor
muhabbet nerde kaldı
-
selam
artık merak etmeyin bayramda acil serviste nöbetçiyim gece 20:00 sabah 08:00
-
selam
artık merak etmeyin bayramda acil serviste nöbetçiyim gece 20:00 sabah 08:00
Asker gibi nöbettesiniz yani :)
-
aynen öle
salı ve perşembe acilde nöbetçiyim >:(
-
Allah kolaylık versin...
Çorlu güzel bir yer bundan 10 sene önce omurtak cadddesinde dükkan kiralayacaktım istanbuldan ailemden uzak kalmamak için vazgeçtim.
Siz hangi mahalledesiniz? peperuda
-
Mahallesinde değil, köyündeyim
altın çilek tohumunu ne zaman ekeceğiz poşetlere
-
Hangi köy bu?
tohumları mart ayında tohum çimlendirmek için satılan ithal torftan alın onunla çimlendirin.
-
Ben sizden daha tohum alacağım haberiniz olsun birkaç dekar ekeceğiz deneme işte sulak bölge olması lazım ya becerebilirsek bidahaki sene baya bi dekar ekeriz ama bişi diyeyim mi o tohumları beceremedim ben en sonkiler sararmadı öle yeşil kaldı dallarının üstünde tohum alırız sizden
-
Ben sizden daha tohum alacağım haberiniz olsun birkaç dekar ekeceğiz deneme işte sulak bölge olması lazım ya becerebilirsek bidahaki sene baya bi dekar ekeriz ama bişi diyeyim mi o tohumları beceremedim ben en sonkiler sararmadı öle yeşil kaldı dallarının üstünde tohum alırız sizden
Bitkileriniz yaşıyorsa dallarından koparıp toprağa dikin köklenirler. Tohumlardan çimlendirmek zordur herkes yapamaz fide almak daha mantıklı tohum alıp çimlendirmek ise masrafsız ama sürekli sulamak ve sıcak aydınlık alanda tutmak gerekir
-
Cep telefonlarının yeni çıktığı zamanlar, iki eleman cuma namazında... Birisi telefonu o gün almış, namazın ortasında acemi abinin telefonu başlıyor zitdirii zitdiriii... Bütün millet küfür ederken abinin çabalarını gören arkadaşı aynen söyle diyor: “Kuleuzu bi rabbinnas -yes’e bas- melikin nas -yes’e bas- ilahin nas - yese bas...
-
evet katılıyorum sola eksik yapmışlar tekno sa yı koymaları gerekiyordu zira eşleri oradan çıkartamıyoruz :D
-
FIKRA
Yolcular uçagin yaninda otobüsten inmisler..
Bavullarini gösteriyorlar. Bir bakmislar uçak sirketinin minibüsü yanlarinda durmus.
Içinden kaptan pilotla, yardimci pilot inmisler..
Yolcular fena halde sasirmislar..
Nasil sasirmasinlar..
Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktali bant..
yardimci pilotun elinde bir köpek tasmasi..
Tasmanin ucunda bir Köpek..
Saga sola çarparak öyle ilerliyorlar uçaga..
Günlerden bir nisan degil ama, "Saka herhalde" demis yolcular, dolusmuslar uçaga..
Uçak pistte hizla ilerlemeye baslamis. Yolcularin gözleri camda, uçak hizlanmis..
Yolcular endiselenmeye baslamislar..
Uçak daha hizlanmis. Pistin sonu hizla yaklasmaya baslamis..
uçak iyice hizlanmis..
Bazi yolcular paniklemis dua etmeye baslamislar. Uçak son hiza ulasmis. Bu arada pistin sonuna da ulasmis. 10 metre sonra betonun bitip cimlerin basladigi gören yolcular dehset içinde çigligi basmislar..
Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmis..
Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmis, havalanmis. Kaptan pilot arkasina yaslanmis. Derin bir nefes almis ve yardimci pilota dönmüs:
-"Biliyor musun?" demis,
"Bir gün çiglik atmayacaklar ve hepimiz ölecegiz!
-
;D
-
bunu hemen yetiştirmeliyim :D:D:D
FIKRA
Büyük bir sirketin üst düzey yöneticilerinden biri, bir gün New York üzerinde balonla dolasmaya çikar.
Aksilik bu ya, pusulasini asagiya düsürür ve kaybolur.
Inmek için uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara içen bir adam görür ve alçalir.
-"Pardon. Ben neredeyim acaba?" diye sorar.
- "Yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içindesin" der adam.
Yönetici sinirlenir:
-"Sen mühendissin degil mi?" diye sorar.
-"Evet." der adam.
"Nereden bildin?"
- "Çünkü basim belada ve sana bir soru soruyorum.
Verdigin cevap 100% dogru fakat hiç bir isime yaramiyor."
-"Sen de yöneticisin degil mi?"
diye sorar Adam.
-"Evet sen nereden bildin?"
-Adam "Çünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içinde kaybolmussun.
Pusulan yok, berbat durumdasin.
Fakat bu simdi benim sucum oldu." ...!
süperdi bayıldım yaaa
-
;D Süperrrr
-
Akşam neşesi :D
FIKRA
Bir otobüs dolusu politikaci seçim kampanyasi için Teksas'ta dolasiyorlarmis.
Otobüs büyük bir çiftligin yanindan geçerken, otobüs soförün dalginligi yüzünden derin bir sarampole uçmus.
Çiftçi kosarak gelmis, gece kurda kusa yem olmasinlar diye cesetleri gömmeye baslamis.
Ertesi sabah,Serif sorusturma için çiftlige gelmis.
Çiftçiye sormus:
-"Otobüsteki bütün politikacilari gömdün demek...
Hepsi de ölüydü, eminsin degil mi?"
- Çiftçi cevap vermis:
"Bazilari yasadiklarini iddia ettiler ama politikacilari bilirsiniz....
Nasil yalan söylerler!!!".
-
FIKRA
Iki tavuk markette geziyorlarmis.
Yumurta reyonuna geldiklerinde
l.tavuk digerine 40.000 tl degerindeki yumurtalari göstererek
- " Bak bunlari ben yaptim"der.
Biraz daha ilerler, biraz önceki yumurtalardan daha küçük ve
30.000 tl degerindeki yumurtalari görürler.
Bu sefer diger tavuk
- " Bak bunlari da ben yaptim, seninkilerden yapacaktim ama kocam 10.000 tl için kiçini yirtmaya degmez dedi" der.
-
FIKRA
Yakışıklı bir genç ve yaşlı bir yahudi uzun bir tren yolculuğunda aynı kompartımanı paylaşırlar. İhtiyar biner binmez, genç adam saati sorar, ancak yanıt almaz. Tüm gece süren yolculuk boyunca da hiç konuşmazlar. Ertesi sabah, varış istasyonuna gelmeden önce ihtiyar “Şimdi saat 8.30 oldu!” der. Genç şaşkınlıkla “Niye ancak şimdi cevap verdiniz ki?” diye sorar. “Bakınız, genç adam; size dün akşam saati söylemiş olsaydım, sohbete başlayacaktık. Bana muhtemelen, benim de gittiğim kente yolculuk ettiğinizi ve belki de oraya ilk kez gittiğinizi söyleyecektiniz. Ben de, iyi bir insan olduğum için, sizi evime davet edecektim. Orada kızım ile tanışacaktınız. Çok güzel bir kız olduğu için, onu kesinlikle beğenecektiniz. Eh, siz de çirkin sayılmazsınız. O da, sizi beğenecekti. Kuvvetle ihtimaldir ki, bu iş evliliğe kadar gidecekti. Ben de düşündüm; saati bile olmayan meteliksiz bir damatla, benim ne işim olabilir?” (Şirin Güneri)
keyifli günler dileğimle...
-
;D
-
FIKRA
- Solamon be!.. Benim hanım çok müsrif, para yetişmiyor. İnanamazsın, pazar günü benden 200 frank istedi, pazartesi 300, salı 400, çarşamba 500, perşembe 800, dün de 1000 frank!..
- Acıdım sana be Mişon... Nereye harcıyor bu kadar parayı?
- Ne bileyim ben!.. Verdiğim yok ki!..” (Ozan Onat)
-
Aydınlık, bereketli, huzurlu günler dilerim...
Sabah neşesi:
Amerikalı, Alman ve Türk arabalarının fren sistemini test edeceklerdir.
Amerikalı hızla gelen arabayı frene basınca 10 metre duvara kala durdurur.
Alman da aynı şekilde 5 metre kala arabasını durdurmayı başarır.
Bunara sırrı sorulur ABS fren sistemi olduğunu söylerler.
Sıra bizimkine gelmiştir. Şahin arabayla hızla gelen duvarı deler geçer.
Yahu bu nasıl fren sistemidir sorusuna ise: ASF yanıtını alırlar
ASF: Anasını sattığımın freni gene durmadı
-
Bu fıkrada biraz gerçeklik payı var gibi ;D
-
FIKRA
Kadının evinde cam kırılmıştı. Camcıyı aradı ve sipariş verdi. Yarım saat sonra zil çaldı. Kadın megafondan seslendi:
- Kim o?
- Camcı bea..
Kadın kapıyı açtı ve camın takılacağı yeri gösterdi. Beş dakika sonra yine zil çaldı.
- Kim o?
- Camcı bea..
- Yanlışlık var. Az önce bir camcı gelmişti.
- Düştük bea..
-
FIKRA
ÜÇ DİL
Temel ile Dursun Sultanahmette gezinirken bir turist gelip kendilerine bir adres sorar. Turist ingilizce, almanca ve fransızca sorar fakat bizim lazlar anlamaz...
- Ula dursun bir yabancı dil öğrenemedik gitti
- Ula neye yarayacakki bak adam üç dil biliyor yine derdini anlatamıyo...
-
selamm
kimse yok mu yahu
şşşt aloo alo deem size
Düz Mantık
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında *Bu ev kiralıktır* yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında *Bu da* yazısını görürseniz bilin ki Trabzondasınızdır..
hadi neşelenelim biraz :D :D :D
gülmeye devam
Acı kaybımız
3 ay önce ailemize katılan, Necmettin adını verdiğimiz kaplunbağamız dün vefat etmiş.. Aile arasında sade bir törenle evin arka bahçesine gömdük..
Hayvancağız durduk yerde can verdiği için gidip Necmettini aldığımız dükkanın sahibine sebebinin ne olabileceğini sorduğumuzda -”Abi onlar kış uykusuna yatar” cevabını almış bulunmaktayız, hepimizin başı sağolsun..Bu vicdan azabıyla ben de çok yaşamam herhalde…
bi tane daha
Hacim Nedir?
Öğretmen bir arkadaşımdan naklen => -5.Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2.sorusu: ‘Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.’ Öğrencimizden gelen cevap: -Hacdan gelenlere hacim denir..Örnek: Nasılsın hacim?
ve bir tane daha
Lamba
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim..Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: ‘Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.’
ay tamam yeter bugünlük :D :D
-
Toplantıdaydım ;D
-
nassın hacim?
-
Teyzemiz marketin süt ve süt ürünleri reyonuna gelir ve görevliye; "tobu çalma piinir'den versene yarım okka ba çocuum". Görevli; "teyze bizde çalıntı peynir olmaz.." Teyze; " maytap oynama benle ma".
*(Çalma): Genellikle evde hazırlanan, çok taze, az tuzlu, fazla bekletilmemesi gereken peynir.
Bir gün yemek masasında yemek yerken babaannem her zamanki gibi bişeyleri çekiştiriyordu. Dedem de kapırmış acele acele yiyor... Babaannem baktı dedem hiç muhabbete katılmıyor:
-Sen de bişey söölesene be! Orey bak accık iilmiş iç soluklanmadan yiyeeri.
Dedemden gelen cevap:
-Ekmek imee oturdum ben burey! Langırdamaa diil!
Ay koptum buna ben ya ;D ;D ;D
-
öyle bir güzel yaşa ki
öyle güzel yaşa ki
gözlerin sana hayran kalsın
öyle güzel sev ki melekler oturup
ağlasın
öyle bir sadık ol ki
birgün bırakıp gideceğini kimse
düşünemesin
edeceksen öyle bir terk etki
bir daha arkana bakmaya
cesaretin bile olmasın
öyle bir dost ol ki
kimse sana düşman olmaya
cesaret edemesin
öyle bir insan ol ki
diğer tarafta yerin her zaman hazır
olsun
öyle bir sus ki bazen
konuşmak önünde diz çöksün
öyle bir konuş ki
lâfının üstüne lâf söylemek en
büyük yiğitlik olsun
öyle bir mutlu ol ki
mutluluk senin gibi birine sahip
olduğu için ALLAH a şükretsin
öyle bir şana şerefe sahip ol ki
şanla şerefle işin bile olmasın
öyle yalnız yaşa ki
avaz avaz sessizliğin yankılansın
sokaklarda
ve öyle güzel yaşa ki
ölüm kıskansın seni…
kaynakça: yenidogdu@windowslive.com
-
Çok dolu dolu bir gündü
sanki ihtiyaca binaendi. yok yok, gerçekten ihtiyaca binaendi.
sınavlar sonuçlandığından beri tedirginlik, sevinç,korku, uyku bozukluğu aynı anda yaşıyordum
aslında biliyorum ki herşey olacağına varıır, sadece bazen bu bildiğimin üstünü örtüyorum ve unutmuş sayıyorum. bu benim için geçerli olmaktan çıkıveriyor.
Ama başkalarını sorunlarını dinleyip, çözüm yöntemlerini duyunca, bakıyorum ki sadece probleme odaklanmışım. Çözüm yolunu bulamıyorum tabi ki. bulamam da
İyi ki bu günü yaşamışım.
:)
-
Herşe olacağına varır diyince bir hikaye geldi aklıma :)
GÜNEŞE YAZI YAZILMAZ
Çayından bir yudum aldı. Karşı masadaki delikanlıya bakarak gülümsedi.
- Evlat, dedi, dert etme bu kadar, her şey olacağına varır.
Genç adam gazetesinin arkasından kafasını kaldırıp ihtiyara baktı.
- Doğru baba, dedi, her şey olacağına varıyor. Gazetesini okumaya devam edecekti ki, ihtiyarın
sesini duydu tekrar:
- Güneşe yazı yazılmaz be yiğidim, bırak şu gazeteyi de gel hele.
Kalkıp ihtiyarın yanına doğru yürürken çay ocağına seslendi:
- Uğur abi, çaylar iki oldu!..
Çaylar geldi, ihtiyar adam iki şeker atıp karıştırmaya başladı. Bir yandan da ağır ağır anlatıyordu.
Çok eski zamanlarda çok uzaklarda bir ülke vardı. Dağların arkasında yemyeşil bir ovaya kurulmuş, insanların yüzünden gülücükler eksik olmayan, pırıl pırıl bir ülkeydi burası. Bu ülkenin insanları şimdi her zamankinden daha mutluydular. Çünkü yıllar sonra padişahlarının nihayet bir çocuğu olmuştu. Nur topu gibi, güzeller güzeli, elleri yumuk yumuk, yanakları al al bir kız bebek. Kurbanlar kesildi, günlerce ziyafetler verildi, eğlenceler yapıldı.
Günler günleri kovaladı, yıllar yılları. Güzelliği dillere destan bir prenses olmuştu o minik kız. Civar ülkelerden her gün bir haberci geliyor, ya prenslerinin ya krallarının hediyelerini sunuyorlar, evlenme tekliflerini iletiyorlardı.
Prenses mutluydu, babası üstüne titriyor, aman kızım, diyordu, acele etme karar vermekte. Bakalım zaman ne gösterir...
Padişah bir gün adeti olduğu üzere tebdil-i kıyafet, ülkesini gezmeye çıktı. Akşama kadar halkının arasında dolaştı. Ne aç bir insana rastladı ne bir dertliye ne de bir kimsesize. Sevinç içinde sarayının yolunu tuttu.
Dönüşte ırmağın kenarında oturan bir ihtiyar uzaktan dikkatini çekti. İhtiyar, yerden aldığı taşları birbirine bağlıyor, bir şeyler söyleyip ırmağa atıyordu. Padişah yaklaştı, selam verdi ve sordu:
- Hayırdır ihtiyar, ne yapıyorsun böyle?
- Kısmetleri birbirine bağlıyorum, dedi ihtiyar adam.
Padişah güldü:
- Öyle mi, şu attığın kimin kısmetiymiş bakalım?
- O mu? O padişahın kızıyla, uşağı Ahmet'in kısmeti...
Saraya döndüğünde bir sıkıntı bastı Padişah'ı. Böyle bir şey olabilir miydi? Kısmetleri birbirine bağlamak... Şu zenci uşak ve güzeller güzeli Prenses... Gözünün bebeği yani, canı, ciğerparesi, sevgili kızı... Olmaz öyle şey, dedi, ama şüphe kurdu düşmüştü bir kez içine. Sabaha kadar uyuyamadı. Sağa döndü, sola döndü, uyku girmedi gözüne. Arada bir dalıyor, sıçrayarak uyanıyordu. Kısmetler böyle bağlanmazdı, biliyordu bunu, ama ya doğruysa?
Sabah olduğunda kararını vermişti. Uşağını geri dönemeyeceği bir yere yollayacak, ondan kurtulacaktı. Bunu yapmak zorunda kaldığı için kendinden utanıyordu ama işi sağlama almak lazımdı. O ihtiyarı bulup kellesini vurdurmayı bile düşündü bir ara. Ama en ehveni Ahmet'i yollamak, ondan ve bu kısmet meselesinden kurtulmaktı.
Alelacele bir mektup yazdı, uşağını çağırttı. Karşısında durup kendisine şaşkın şaşkın bakan zavallı zenci uşağın gözlerine bakmaya çekiniyordu. Yüzünü pencereye döndü, elindeki mektubu gösterdi uşağa.
- Ahmet, dedi, şimdi bu mektubu alacaksın ve hiç
durmadan yürüyeceksin. Bunu güneşe götürmeni istiyorum senden. Bu hepimiz için çok önemli. Sakın bu mektubu vermeden geleyim deme!
Neye uğradığını şaşıran uşak, çaresiz emre itaat etti. Yol hazırlığını yaptı, mektubu sıkı sıkı sarıp sarmaladı, koynuna sakladı ve yola düştü. Hiç durmadan yürüyecekti, mektubu güneşe verecekti. Tastamam böyle demişti padişah. İyi de güneşi nasıl bulacaktı, bulsa da mektubu nasıl verecekti? Sıkıntı bastı Ahmet'i. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, güneşin olduğu yöne doğru yürümeye karar verdi.
Yürüdü uşak. Aylarca yürüdü. Azığı bitti, elbiseleri parçalandı, ayakları kan-revan içinde kaldı, o yürümeye devam etti. Koynundaki mektubu arada bir çıkarıp bakıyor, sağlam olduğunu görünce gülümseyerek yürümeye devam ediyordu.
Bu arada, her şey yine eskisi gibiydi ülkede. Padişah mutluydu Güzel kızının üstüne daha çok titriyor, onu daha bir seviyordu. Halk huzur içindeydi, her yer pırıl pırıldı yine. Baharın gelişiyle beraber bütün ülke çiçeklerle donanmıştı. Prenses, evlenmesi için babasının niçin bu kadar acele ettiğine anlam veremese de, yağmurlar, çiçekler, cıvıl cıvıl kuşlar, bahar güzeldi işte...
Padişah, Ahmet'in dönemeyeceğinden emindi. Çoktan ölmüş olmalıydı. Sadık bir uşaktı, verilen görevi yapmak için elinden geleni yapacaktı kuşkusuz. Ama güneşi bulmak, mektubu ona vermek, olacak şey miydi hiç? Zekâsına bir kez daha hayran oldu padişah.
Gün geçtikçe ümidi tükeniyordu uşağın. Üç mevsim geçmişti yola çıktığından beri. Bu güneşe varmak belli ki mümkün olmayacaktı. Koynunu yokladı, mektup sağlamdı. Kendisi kan-revan içindeydi, tanınmayacak hale gelmişti ama olsun, mektup sağlamdı yine de. Son bir gayretle yürümeye çalışıyordu. Tepedeyken bir ırmak görmüştü, oraya kadar bir varabilse, kana kana bir içse buz gibi suyu, üç mevsim daha yürürdü Ahmet.
Irmağa yaklaştığında ayakları vücudunu taşıyamıyordu artık. Dizlerinin üstünde sürünerek geldi suyun kenarına. Avuç avuç içti. Başını soktu ırmağın serin suyuna. Avuçlarını bir kez daha daldırdı. Bir de kafasını kaldırdı ki ne görsün? Güneş işte orada, tam karşısında, ırmağın içinde bir mücevher gibi parlıyor ve öylece durup, sanki kendisini görmesini bekliyordu. Sonunda bulmuştu işte. Sevinçle havaya zıpladı, elini koynuna attı, mektubu çıkarıp salladı, suya attı kendini, güneşe gidiyordu.
Uşağın gidişinden beri beş mevsim dönmüştü ülkede. Dört bir yanda düğün hazırlıkları yapılıyor, tellallar prensesin düğününe bütün halkın davetli olduğunu haber veriyorlardı. Prenses sonunda sevebileceği bir adam bulmuştu. Çok uzaklardan bir ülkenin padişahıydı bu genç adam. Padişah kızının mutluluğunu gördükçe daha bir seviniyor, kısmetleri birbirine bağlamakmış, diyordu gülerek, kısmetleri birbirine bağlamak... Hani, nerede?
Padişah çok sevmişti damadını. Uşak değildi her şeyden önce, hele zenci hiç değildi. Hem onda yıllardır tanıdığı birisinin kokusu vardı sanki. Üstelik bu padişah
her kimse, çok zengin biri olmalıydı. Prenses'e hediye ettiği bir tek mücevher, o zamana kadar verilenlerin hepsine bedeldi çünkü. Nihayet günü geldi, muhteşem bir düğün yapıldı ülkede.
Düğünün üçüncü gününün akşamıydı. Padişah ve yeni evliler akşam yemeğinde birlikteydiler. Padişah'ın hemen yanında damadı ve tahtının vârisi, karşısında karısı, onun yanında sevgili kızı... Mutluluk buydu işte!
Bir yandan sohbet edip gülüşüyorlar, bir yandan yemeklerini yiyorlardı. Genç damat kılıç kullanmayı nasıl öğrendiğini anlatıyor, av maceralarından bahsediyor, masadakileri kahkahaya boğuyordu. Bir ara eline bir bıçak aldı, ilk kılıç kullanmaya başladığı zamanlardaki acemiliklerini anlatıyordu. Elinden düşürdüğü bıçağı almak için eğildiğinde padişahın kendisine baktığını fark etti. Prenses kahkahalar atıyordu. Birden doğrulup açılan belini kapattı. Ama belindeki siyahlık gözünden kaçmamıştı Padişah'ın.
O gece yine uyuyamadı Padişah. Kendisi gibi bembeyaz bir adamdı damadı, ama beli bir zencininkinden farksızdı. Ahmet'i hatırlamaya çalıştı, yüzünü, konuşmasını, gülüşünü... Benziyorlar mıydı, böyle bir şey olabilir miydi? Olmazdı tabii. Hem o kadar da benzemiyordu. Ama genç adam neden telaşla belini kapatmıştı?
Yatağına tekrar uzandı, gözlerini tavana dikti. Kısmetleri birbirine bağlayan ihtiyarın yüzünü gördü. Gülüyordu. Çıldırdığını düşündü bir an. Gözlerini kapatıp, tekrar açtı, ihtiyar yoktu. Derin bir nefes aldı, hele sabah olsun, dedi, bunu anlamanın bir yolu bulunur elbet.
Günün ilk ışıkları sarayın camlarına vurduğunda, Prenses ve sevgili kocası çoktan bahçede gezmeye çıkmışlardı bile. Pencereden onları gören Padişah'in aklına bir plan geldi. Aceleyle üstünü giyindi, bahçeye çıktı. Onlara iyice yaklaştı, birini çağırır gibi arkadan seslendi:
- Ahmet!
Genç adam birden irkilerek dönüp Padişah'a baktı. Göz göze geldiler. Delikanlı gözlerini kaçırmaya çalışıyordu ama nafile. Çaresiz Padişah'ın yanına gelip durdu, başından geçenleri anlatmaya başladı.
Güneşi bir ırmağın içinde bulmuştu. Mektubu vermek için suya daldığında içleri mücevher dolu, açık kapaklarından ışıltılar saçan onlarca sandık görmüştü. Sudan çıktığında kuşağının sımsıkı sardığı beli hariç, bütün vücudu bembeyazdı. Sandıkları bir bir ırmağın kenarına taşımış, oturup en son sandıktan çıkan mektubu okumuştu. Sonrası, sonrasını biliyorlardı zaten. Padişah hayretle doğruldu oturduğu yerden;
- Mektup, dedi, o mektup nerede şimdi?
- Hiç yanımdan ayırmadım ki, diye cevapladı genç adam koynundan çıkardığı mektubu padişaha uzatarak.
Padişah aceleyle mektubu açtı, okumaya başladı:
"Güneşe yazı yazılmaz, yazılan yazı bozulmaz!"
-
cuk diyer oturdu diye buna derler de
çok güzel bir yazıymış, teşekürler
-
vay ne güzel iletiler varmış burada...
Selam bu arada? var mı online doğakolik :o
-
Selam hoşgeldin gizli on-line üyelerimiz var :)
-
Selam hoşgeldin gizli on-line üyelerimiz var :)
hahahha hoş bulduk naber?
-
Selam hoşgeldin gizli on-line üyelerimiz var :)
hahahha hoş bulduk naber?
iyidir iş güç bunaldım bugün senden naber ?
-
Selam hoşgeldin gizli on-line üyelerimiz var :)
hahahha hoş bulduk naber?
iyidir iş güç bunaldım bugün senden naber ?
Aynı benimde iş güç çok yoğun geçiyor bu hafta, neyse ki yarın tatil :) ondan sonra bir gün çalışmaca ardından bir daha tatil müthiş :)
-
oy oy oy hep tatil hep tatil, gözümüz yok da :-\
-
Günaydın gümaydın, tüm nöbet tutanlara kolay gelsin,
evde yatanlar da bizim yerimize de kocaman bir kupa çubuk tarçınlı çay içsinler ;D
-
Günaydın anlaşıldı bugün nöbetçisiniz :) bende nöbetçi sayılırım bize tatil yok :)
-
hadi yaa sizde mi iştesiniz ::)
biz hem de nasıl nöbetçiyiz nasıl iş var, hastane yeni hastaneye taşınacağız, eşyalar hazırlanıyor, üstüne notlar alınıyor, hastalar yatıyor, bi kahve istiyorum .....
-
hımm taşınma işi zor ve karışık bir iş hastane taşınma işi ne zaman bitecek ?
-
14/09/- 16/09 arası
pazartesi tekrar faaliyet yenisi
-
selam
neyse bugün normal bir gün herkes çalışıyor
yarın yine nöbet
ne şanslıyım ama breh breh breh ;D
-
Selam Dün çalıştık bugünde çalışıyoruz yarın tatildeyiz :)
-
:( ??? :'(
-
Bugünden itibaren benim tatil başlar :)
Herkese Selam bu arada :) Sizler ne yapıyorsunuz h. sonu?
-
Selam ben bu akşam Ayvalık tarafına doğru yola çıkıyorum :)
-
Evet,, her iş olacağına varıyor. Nitekim yine öyle oldu.
Belirsizlikler bitti en azından görünen kısım öyle
Adana ya gittiler okula kayıt oldular bir de bir yurt patlattılar ...
Kızm gitti o artık bir Adanalı
komik olan ne peki? hayır ağlıyorsun da ağlanacak olan nedir
Uzak ya uzak
tercihler yapılırken oysa uzak gelmiyordu şimdi neden uzak ne değişti :-\
o artık bir turizm ve konaklama işletmeciliği adayı
ayy Allah tatilcilere kolaylık versin :)
-
Allah kavuştursun.. Eee bir bakmışsın üniversite'de bitmiş işti, evlilikti derken zaman ne cabuk geçmiş..
-
günaydııın günaydın
-
Günaydın Sabah-ı şerifleriniz hayrola ;D
-
hehe hayır olsun herkese
herkese kolay gelsin
-
;D
-
AY BU DA BENDEN
-
günaydın efendim sizinde pencerenizden ışık eksik olmasın
-
veee nihayet taşındık
evet artık Çorlu Devlet Hastanesi yeni yerinde pazartesiden itibaren faaliyete başlıyor.
360 yataklı dev bir hastane (araştırma hastanesi gibi) yeni doğan yoğun bakım, yanık ünitesi, bile var
-
Vatana, Millete Size Hayırlı uğurlu olsun :)
-
teşekür ederim
-
günaydın günaydın
-
Tünaydın Tatile 2 gün kaldı ;D
-
eveet ben nöbetçiyim cumartesi ve bayramın 2 günü
ama olsun kızım geliyor ya :)
bizimkiler hafta sonu yedi göllere gidiyormuş ama kimle bilmem
-
zirve ile imiş
bunlar ne çok geziyor yahu :D
-
Yedigölleri gezmek ve fotoğraflamak için en güzel zaman ekim Kasım ayı'nın ortasına kadar olan zamandır. Yeşil ağaçlar kendi türlerine göre farklı renklere bürünür her sonbahar. Bu renklerle donanmış, her rengin bin bir tonuna sahip milyonlarca ağaçtan oluşan Yedigöller sonbaharda başka bir şiirsellikle kışa hazırlanır. Dağları tamamen örten ağaçların sunduğu renk senfonisi, yeşilin, altın sarısının, kızılın, morun, kahverenginin birbiriyle uyumunu hiçbir yerde göremezsiniz
-
masal gibi geldi şimdi birden Yedigöller
tamam siz çekin fotoğraflarını biz de burdan bakarız artık
-
Ben bu sene gidemiyorum. Arkadaşlardan çoğu tur düzenlemiyormusun diyor ama vaktim yok
-
hee yoktur tabi vaktiniz gezmekten zaman mı kalır ;D
-
Gezilmişi var buyurun burdan efendim :D
https://plus.google.com/photos/105740253688775576719/albums/5075642778389779169?banner=pwa
-
tabi tabi ;D
organizasyon yine GÜM ;D
-
SAY
Bizim küçük Temel, Okuldan bir türlü mezun olamıyor. En sonunda öğretmen:
-Oğlum seni imtihan edeceğim. Bilirsen seni mezun edeceğim.
Temel sevinir, sözlüye kalkar... Hoca:
-Söyle bakayım Temel, İngiltere'yle Fransa kaç kez savaştılar?
Küçük Temel:
-Alti defa savaştiler öğretmenum.
Hoca:
-Aferin sana Temel, tebrik ederum, der.
Küçük Temel, mezun oldum sevinciyle hocaya bakarken, hoca:
-Peki say bakalım, demez mi?
Küçük Temel:
-Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Alti.
-
;D
-
HALİNE ŞÜKRET
Dursun, çok feci bir trafik kazası geçirir... Koma halinde hastaneye kaldırırlar. Tedavi olurken kendine gelir. Yatağında bakar ki bir kolu yok... Hepten morali bozulur, asabileşir. Bir taraftan da hastaneyi birbirine katar:
-Ben tek kolla nasıl yaşarım şimdi!
Diye bağırıp çağırır. Kendini hastanenin penceresinden atıp intihar edeceğini söyler. Doktorlar başına toplanır, bakarlar Dursun ciddi, başlarlar nasihata:
-Bak evladım, insan tek kolla da yaşayabilir, ölmediğine şükretsene. Sonra beterin beteri var. Geçen yıl Temel de kaza geçirdi. Onun iki kolunu birden kesmek zorunda kalmıştık... Ama o senin gibi bağırıp, hastaneyi birbirine katmadı. Şimdi de gül gibi yaşayıp gidiyor. İnanmazsan git de bak.
Dursun, bir an sakinleşir, gider yukarı mahallede Temel'i bulur. Bir de bakar ki, Temel'in hakikaten iki kolu kesik ama, Temel bahçede kıvır kıvır oynuyor, hem de nasıl oynuyor...
Bizim Dursun'un kafası karışır ve hayretle Temel'e yaklaşır:
-Ula Temel, eyi ki seni gördüm, yoksa hayatum gideyidi. Ula bizim bi kolumuz kesildi diye intihar edeceğidum. Ama senin, iki koli kesik vaziyette, hem de bi dansöz gibi oynamana karşı teselli oldum... Şu dünyanın haline bak, benum tek kolum kesildi diye intihar edecek kadar beyinsuzum, sense iki koli yok göbek ataysun... Derken, Bizim Temel patlar:
-Ula sen manyak misun, ne göbek atmasi. Sırtım fena halde kaşuniyi... Patlayrum.
-
bi kar bikar bi kar
ve kar yağdı beya :D
>Trakyanın ilk karı
-
Burdada bir kar var; bir kar var herkes 16:00'da çıktı biz burdayız
-
bugün hava yollar nasıl İstanbulda
iş çıkışı sanırım oraya gideceğim
-
sabah yol açıktı ama akşam üstü buzlanma olabilir diye tahmin ediyorum
-
Trafik kazası
Bir trafik kazası ihbarı alan polisler olay yerine gelirler. Olay yerinde ağızları burunları dağılmış, kafaları kan içinde iki kazazedeyi yerde yatarken görürler. Ancak arabalarda bir çizik dahi yoktur. Polis kazazedelerden birinin yanına yaklaşıp olayın nasıl olduğunu sorar.
Temel:
- Hava sisli idi. Önümü cöremiyordum. Camdan başımı çıkarmış yol çizgilerine bakarak cidiyordum. Haçan bu salak da öyle geliyormuş
Trafik polisi
trafik polisleri yoldan geçen araçlara bakarlar ve hiç kimse emliyet kemeri takmamıştır.sonra temel ve ailesi geçer onlar emliyet kemeri takmıştır.trafik polisi onları durdurur.VE tebrik eder ilk defa siz emliyet kemeri takmışsınız ve onlara beşyüz milyon ödül verir.derki merak etim bu ödüle ne yapacan temelde derki ehliyet alacam ve hemen karısı lafı değişştirir.temel biraz içince böyle sapıtır arkadan babası derki kaçak arabayla yola çıkmayalım der ve amcası derki rakı varmı ve biriside bağajdan çıkıp sınıra geldikmi sınıra geldikmi diye bagırır ve yakayı ele verirler....
Sinyal
Temel arabasıyla kavşakta dönüp duruyormuş. Uzaktan durumu merak eden polis yanına gelip Temel i durdurarak sormuş:
-Kardeşim yarım saatten beri kavşakta ne diye dönüp duruyorsun?
Temel utana sıkıla cevaplamış:
-Haçan sol sinyal takili kaldi da...
Eltimgile gidiyom
Yeni ilçe olan bir köye trafik ışıkları yeni konmuş, ışıkların altında bir polis bekliyor ve halkın ışıklara uymasını sağlamaya yani bir çeşit trafik egitimi vermeye çalışıyormuş.
O sırada, bakmış ki; bir kadın, elinde tuttuğu çocuğuyla, kırmızı yanarken karşıya geçiyor. Hemen seslenmiş :
-Hanım, hanım! Nereye?
Kadın dönüp :
-Viy! demiş. Sana ne? Eltimgile gidiyom.
-
Kayseri li
Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağı iniyor. Kayserili müşteri bağırmış:
-Durdur şu arabayı.
Şoför panik içinde haykırmış:
-Durduramıyorum!..
-O zaman taksimetreyi durdur hiç değilse.
Tasarruf
Temelin oğlu kan ter içinde koşarak eve gelir.
-Uy buba tam yüz bin lira tasarruf ettum, otobüse binmeyip yanında koştum.
Temel biraz kızgın;
-Ula oğlum ha biraz daha akilli olsaydun da taksinin yanunda koşsaydın ya. Daha çok kazanirdun.
Pazar yeri
-
kahve istiyorum yaa kahvee
-
bak şimdi baklava getirmişler :o
kahve yaa >:(
-
bana baklavada uyar :)
-
gel hocam gel bu aralar bi pasta ve tatlı gümbürtüsü psikiyatri de sorma hep enine hep enine (ben) :D
-
tatlıyı çok seviyorum ama 1 haftadır pek fazla ağzıma sürmüyorum çayımın şekerini bile teke düşürdüm yoksa hiç kaçırırmıyım tatlı diyince fizana bile giderdim :d
-
haydaa sizin kaç gram fazlanız var ;D
-
5-6 kilo fazlam var :D
-
hadi beh
-
sert bir brazilya kahvesi iyi gitti beh ;)
-
Türk Kahvesi her zaman tercihimdir missssss :D
-
elbette ama bi onu da deneyebilirsiniz espresso gibi sert
-
hık-ı-cık tuttu gitmiyooooooooooo :(
-
korkutmak lazım :D
-
:)
o da olurdu, 20 dak sürdü
geçti
-
bi kahveeee
-
Afiyet olsun bende çay molası vereyim :)
-
günaydın günaydın günaydııııııııın :D
evim evim güzel evim
yaşasın bugün servisimdeyim yerimde
bu hafta nasıl bitecek bilmem :)
-
eskiden bir köyde çoban varmış. sayması da yokmuş. sorarlarmış ona nasıl koyunların hepsi tam mı saydın mı? ;D o da cevap verirmiş evet evet hepsi te burda
say bakalım;
çerno byalo çerno byalo (ak kara ak kara) :)
-
:D Ya çifter çifter kaybolursa :D
-
küllüm çobanlıktan istifa ;D
-
off şimdi bir dondurma olacaaaaak :o 8)
-
Bende waffle istiyorum :D
-
tatil öncesi .....
tatil sonrası....
bitmeeeeez ......
-
Tatil öncesi ile sonrası arasında olmak isterdim ;D
-
tek o kısmı güzel,
öncesi stres yetiştirme çabası, sonrası zaten kaos :-\ toparlama çabası (daha doğrusu toparlayamama)
ay bu daha uydu. bugün oldu hala toparlayamıyorum alt üstü 5 gün yoktum yaaa
-
şimdi doktor bana telefon açtı ve benim için bestelediği şarkıyı söyledi :
aynen şöyle yılın hiti olabilir
'' Alçaklara kar yağdı, üşümedin mi,
Bu tatilin sonunu sen düşünmedin mi'' avvvvvvvvv ;D ;D ;D ;D
-
Tatilin sonunu düşünmüşsünüzdür herhalde :D
-
düşünmeye lüzum kalmadı
bizzat yaşadım :(
hafta hiç bitmeyecek sandım :) bitti ;D
-
nöbetteyim nöbette, nöbette nöbette
nöbetteyim nöbettte nöbetteeeee
-
Hayırlı nöbetler :) bende mesaiyi bitirdim çıkıyorum :D
-
nöbetteyim nöbette, nöbette nöbette
nöbetteyim nöbettte nöbetteeeee Yineee
-
her gün nöbet mi var ?
-
evet
ayda bir kez oluyor, ama iki gün cumartesi ve pazar
-
Hoş bulduk. Merhabalar, iyi akşamlar herkese :)
-
(http://www.edize.com/img/content/28/44/opusurken-nerden-geldigi-belli-olmayan-tokat-640x625.jpg?v=1)
-
;D
-
:)
-
Gününüz güzel geçsin arkadaşlar ^^
-
Sizinde güzel geçsin :)
-
Bu gece son :)