Doğu Karadeniz’in dağlarından doğup denize dökülen akarsuların hikâyesi hep aynıdır. Doruklardaki karların erimesiyle oluşan hırçın dereler, aşağılara doğru inerken her kademede yanlarına yeni çayları katarak büyüyor. Dik yamaçları aşıp kaya duvarlardan süzülüyor, önlerine çıkan taşları yuvarlıyor, bazen sel olup köprüleri yıkıyor, bazen denize yaklaştıkça uysallaşıyor ve her uçurumun kenarında şelale olup köpürüyorlar.

İşte bu şelalelerden biri de Rize’nin Kalkandere ilçesi yakınlarındaki Vandri Şelalesi. Pek az kimsenin bildiği, çoğu yerde adına bile rastlanmayan doğanın bu saklı hazinesi, yüzyıllardan beri aynı ritimle akmakta. Doğu Karadeniz Dağları’nın denize yaklaştıkça alçalan tepelerinden biri olan Haremi Dağı’nın (1750 metre) eteklerinden doğan Karadere’nin üzerinde çağıldıyor bu yüksek şelale. Kestane, gürgen, ıhlamur ve kayın ağaçlarıyla çevrili alabildiğine nemli bir ortamda köpürerek akan Vandri Şelalesi, yağmur ormanı olarak nitelendirilen ılıman bir bölgede yer alıyor. Karadere’nin buz gibi sularında çoğalan yöreye özgü denizalaları, serpme yöntemiyle avlanıyor Kalkandereli balıkçılar tarafından. Şelalenin sularını içine alan Karadere, kısa koşusunun ardından İyidere’ye karışarak Karadeniz’e dökülüyor.
Adını yatağındaki siyah taşlardan alan Karadere, içinden geçtiği Kalkandere ilçesine getirdiği bol sudan dolayı “kabaran dere” olarak da anılıyor yöre halkınca. Rize merkeze 33 kilometre uzaklıktaki Kalkandereliler, çay ve likapa (yabanmersini) üretimiyle geçimlerini sağlıyor. Yöreye özgü, ön cepheleri geometrik şekillerle bezenmiş ahşap ve taş karışımı “bağdadi” tarzı evler dikkat çekiyor.