Gönderen Konu: Nil nehri  (Okunma sayısı 1264 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 8026
    • insan ve doğa
Nil nehri
« : 15 Aralık 2023, 22:03:16 »
Nil nehri, Dünya'nın en uzun ikinci nehridir (6,853 km). Havzası Afrika kıtasının onda birini kaplar. Güneyden kuzeye doğru akar ve üç ana kolu vardır: Beyaz Nil Nehri, Mavi Nil Nehri ve Atbarah Nehri. Nehrin en uzaktaki kaynağı Burundi'deki Doğu Afrika Göller Bölgesi'ndeki Kagera Nehri olarak doğar ve Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne katılır.

Asıl Nil nehri bu gölden Victoria Nili olarak çıkar. Kyoga ve Albert Göllerinden geçtikten sonra Albert Nili olarak yoluna devam eder. Nimule'de Sudan'a giren nehrin ana kolu, Melekal yakınında Bahrü'l Gazal ve Sobat Nehirleriyle çatına kadar Bahrü'l Cebel, Mavi Nil Nehri ile çatına kadar da Beyaz Nil Nehri olarak anılır. Mavi Nil Etiyopya'nın orta kesiminde doğar ve Beyaz Nil'e Hartum yakınlarında doğu kıyısından katılır. Mısır'daki taşkınlara yol açan suyu ve bereketli çamuru Mavi Nil getirir. Asıl Nil son büyük kolu olan Atbera Nehri'ni Hartum'un kuzeydoğusunda ve doğu kıyısından alır. Daha sonra kuzeybatıya doğru geniş bir S çizer. Bu arada üç çağlayanı aşarak "Nasır Gölü'ne" katılır. Bu gölü oluşturan Assuan Barajı'nın aşağısında Mısır içlerinde kuzeye doğru akar ve Kahire yakınlarında "Nil Deltası"nı oluşturur ve İskenderiye ile Dimyat'tan Akdeniz'e dökülür. Denize dökülen yer olan ağız kısmı yaklaşık olarak 300 km uzunluğundadır.

Mısır'da Nil Nehri'nin sulama amacıyla kullanılması çok eski bir geçmişe dayanır. 19. yüzyılda baraj ve kanalların yapımı ile daha geniş bir alanda ve sürekli sulama olanağı sağlanmıştır. Nil Nehri üzerinde bulunan Assuan Barajı hem sulama, hem de elektrik üretiminde Mısır için hayati bir önem taşımaktadır. Nil Nehri tarih boyunca ve günümüzde taşımacılıkta da yoğun olarak kullanılmaktadır.

Nil Nehri dünyanın en uzun ikinci nehridir. Ayrıca su kapasitesi açısından Güney Amerika'daki Amazon Nehri'nden sonra ikinci sırada gelir. Nil'in uzunluğu 6,853 km'dir. Sadece Mısır topraklarındaki uzunluğu 1500 km'dir.

Nil Nehri'nin Akdeniz'e döküldüğü yerde başkent Kahire'den başlayan büyük bir delta oluşmuştur. Bu deltanın başlangıcından denize olan uzaklığı 160 km, Port Said'den İskenderiye'ye olan genişliği ise 150 km'dir. Bu delta içinde çok sayıda kanal ve göl bulunur.

Nil Nehri, havzasının genişliği açısından 3 milyon km2 büyüklüğü ile dünyada üçüncü sıradadır. Nil havzasında en fazla pamuk ve pirinç yetiştirilir, balıkçılık da önemli bir geçim kaynağıdır.

Kolları ve geçtiği ülkeler

Nil Nehri güneyden kuzeye doğru akar ve üç ana koldan oluşur:

•   Beyaz Nil
•   Mavi Nil
•   Atbera Nehri

"Nil" sözcüğü  Yunanca "nehir yatağı" anlamına gelen Neilos sözcüğünden gelmektedir. Antik Mısır dilinde, nehir iteru diye adlandırılmıştır. İteru, "büyük nehir" anlamına gelir. Kıpti dilinde nehrin adı piaro ya da phiarodur ve yine "nehir" anlamına gelir.

Nil havzasında 11 Afrika devleti bulunur. Bu devletler güneyden kuzeye doğru sırayla
•   Kongo Demokratik Cumhuriyeti
•   Tanzanya
•   Burundi
•   Ruanda
•   Kenya
•   Uganda
•   Güney Sudan
•   Etiyopya
•   Eritre
•   Sudan
•   Mısır

Asvan'da toplam akımı 85 milyar m³/yıl olan Nil Nehri'nin sularının yüzde 85'ini (72 milyar m³/yıl) Etiyopya'daki Tana Gölü'nden doğan Mavi Nil ve Atbara kolu sağlarken, kalan kısım olan 13 milyar m³/yıllık kısmını diğer kıyıdaş altı ülke sağlar.

1929 tarihinde İngiltere ve Mısır arasında yapılan bir anlaşma ile Nil suyunun kullanım hakkının yüzde 92,3'ü Mısır'a, yüzde 7,7'si Sudan'a verildi. Sudan, bağımsızlığını kazandıktan sonra 1959'da Mısır ile yeni bir anlaşma yaparak kullanım hakkını yüzde 25'e çıkardı. Nil'i besleyen kollardan Mavi Nil'in yüzde 85'i Etiyopya toprakları üzerinde bulunmasına rağmen Etiyopya ne 1929 ne de 1959 anlaşmasına dâhil edilmişti.[4] Havza'da yer alan diğer devletler de o tarihte sömürge durumunda oldukları için iki anlaşmaya da taraf olamadılar. Bu devletler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra yeni bir anlaşma yapılmasını talep ettiler ancak bu talep Mısır tarafından veto edildi. 2010 yılında bir araya gelen 6 havza ülkesi (Burundi, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Tanzanya ve Uganda) Nil suyunu daha eşit paylaşmak ve Mısır'ın veto yetkisini kaldıran bir ortak anlaşma imzaladılar. Ancak Mısır ve Sudan mevcut su kullanım haklarından feragat etmek istemedikleri için bu anlaşmayı reddettiler.

Etiyopya, nehrin kendi topraklarında kalan kısmından yararlanmak için 2011 yılında bir baraj projesi (Rönesans Barajı) başlattığını açıkladı ve bu girişim Mısır ile Etiyopya arasında bir krize yol açtı. Diplomatik girişimler sonunda Mart 2015 tarihinde Mısır, Sudan ve Etiyopya baraj inşasını içeren bir İlkeler Deklerasyonu imzaladı. İlkeler Deklerasyonu, barajın ürettiği elektrik ihracatında aşağı kıyı ülkelerine (Mısır ve Sudan) öncelik verilmesini, zararların tazminini ve uzlaşmazlıkların çözümü için bir yapı kurulmasını kapsıyor.

Nil'in nereden doğduğu yüzyıllar boyu insanlar için bir sır olarak kaldı ve bu konuda pek çok efsane üretildi. Antik Mısırlılar nehrin gökten geldiğini ve yer altı dünyasından gizli yollarla Mısır'a ulaştığını düşünerek Nil'i ilahlaştırdılar ve ona "Hapi" adını vererek insan şeklinde tasvir ettiler.

Herodot, Nil'in kaynağı konusunda bazı ütopik anlatımları aktarır. Bunlardan birine göre Nil bütün dünyayı çevreleyen Okeanus Irmağı'ndan doğuyordu. Bir diğer aktarımına göre Libya'dan çıkıyor, Etiyopya'dan geçiyor ve Mısır'a ulaşıyordu. En detaylı anlatımı ise Sais'li Athene hazinesi yöneticilerinin anlatımlarıydı. Buna göre Nil, Syene (günümüzde Asvan) ve Elefantin (Asvan yakınlarında Nil üzerinde bir ada) şehirleri arasındaki Krophi ve Mophi adındaki iki dağın arasında bulunan dipsiz bir uçurumdan fışkırmaktadır. Suların yarısı Mısır'a ve Boreas'a, diğer yarısı ise Etiyopya'ya ve Notus'a akmaktadır. Herodot şöyle yazar: "Nil'in kaynaklarına gelince, bu konuda görüştüklerim içerisinde, Mısır'da Sais'teki Athene hazinesi yöneticileri dışında, ne Mısırlılar, ne Libyalılar ne de Helenlerden bir kimse çıkıp bunları bilirim diye övünmedi"

MS 2. yüzyılda yaşamış Pausanias'ın aktardığı bilgiler daha da ütopiktir. Buna göre Nil Nehri Fırat Nehri'nin devamıdır. Bataklıkta kaybolan Fırat, Etiyopya'nın uzak kesimlerinde yeniden ortaya çıkar ve Nil Nehri'ni oluşturur.

9. yüzyıl İslam coğrafyacılarından İbn Hurdâzbih ise Nil'in kaynağının Yemen'deki Kamer Dağı olduğunu ve ekvator dairesinin arka kısmında kalan Bahreteyn'e döküldüğünü, Nil'in Nubye arazisini dolaşarak Mısır topraklarına girdiğini, buradan da Rum denizine (Akdeniz) döküldüğünü yazar. 10. yüzyıl coğrafyacılarından El-Mesudi de Batlamyus'un Geographica kitabında Nil'in, Kamer Dağı'nın altından çıktığını gösteren bir tasvir gördüğünü ve buna göre nehrin on iki kaynaktan doğarak orada delta şeklinde iki göle döküldüğünü yazar.

Nil'in taşmaması Mısır için ölüm demekti. Ebû’l-Farac 1200 yılında Nil'in taşmaması sonucunda kıtlık yaşandığını, insanların ölü hayvan ve insan eti yediklerini ve bu koşulların vebaya yol açtığını yazar. Nehrin suyunun az yükselmesi de çok yükselmesi de sorun yaratabiliyordu. Nil'in suları haziran ayında yükselmeye başlar ve bu yüz gün kadar, yani eylüle kadar sürerdi. Taşkın Yukarı Mısır'da 13-14 metreyi, Aşağı Mısır'da ise 7-8 metreyi bulur ve tüm ülke sular altında kalırdı. Mısır takviminde selin başladığı zaman "akhet" ayı idi. Sel çekilip toprak yeniden göründüğünde ise "peret" ayı gelir ve toprak ekmeye ve mahsul vermeye hazır olurdu.

Nil'in ilk yerleşimcileri selden korunma yolu olarak yüksek tepeciklere köyler kurmuş, tarlaları yüksek setlerle ayırmış ve taşma zamanı bunları yol olarak kullanmıştı. Nil'in taşmaması; toprağın kurak olarak kalması ve ürün yetişmemesi demekti. Örneğin III. hanedandan Zoser "ümitsizlik içindeyim, çünkü benim zamanımda Nil yedi sene müddetle taştı. Buğday yok, tarlalar kuru, hiçbir yiyecek kalmadı" diyordu. Taşma her zamankinden fazla olursa başka bir felaket yaşanıyordu. XXIII. sülaleden III. Osorkon zamanında her zamankinden büyük olan taşkın için "bütün vadi bir deniz gibi su içinde, mabetler su dalgaları altında, insanlar ördeklere döndü, sel içinde yüzücü oldular" diyordu.

Taşkın zamanlarının doğru saptanabilmesi çok önem taşıyordu. Bu yüzden tapınaklardaki din adamları taşma zamanlarını hesaplayabilmek için doğayı ve gökyüzünü dikkatle incelediler, astronomi ve takvim bilgisi büyük bir gelişme gösterdi. Ayrıca taşkın suları altında kaybolan tarlaların yeniden hesaplanabilmesi ihtiyacı matematik, geometri ve yazının gelişmesine de kaynaklık etti.

Nilometre
Nil taşkınlarının ölçülmesi MÖ 3000 yıllarından beri yapılıyordu. En basit şekilde yüksek kayalara ölçek koyarak taşkının seviyesi ölçülüyordu. Daha gelişmiş bir yöntem ise nilometre idi. Nilometre 2,4 metre çapında büyük kireç taşı bloklardan yapılmış, içine merdivenle inilen dairesel bir kuyuydu. Bu odada bir taş sütunun üzerine seviyeler işaretlenmişti ve iki üç yerden Nil Nehri ile bağlantı sağlanmıştı. Böylece Nil'in sularının ne kadar yükseldiği düzenli olarak saptanabiliyordu. Fayyum barajını yaptıran III. Amenemhat zamanında nilometreler geliştirilerek vergi almalarda bunlardan yararlanıldı. Strabon, Elefantin ve Memfis'te gördüğü bu kuyuları anlatır ve taşma seviyesinin tespit edilmesinden sonra insanlara haber verildiğini de belirtir. Eğer nilometre verimli bir hasat dönemi olacağını öngörüyorsa vergiler de ona göre artırılıyordu.

Evliya Çelebi'nin aktarımına göre Nil'in sularının ne kadar yükseldiğini anlamak için Kahire'deki Ravda (Roda) adasında "Ümmü’l-kıyâs" adında bir Nilmetre vardır. Evliya Çelebi'ye göre Nuh tufanından sonra Kıpti devletinde Kalimun Hakim adında bir kâhin tarafından inşa edilmiştir. Ondan sonra da Hasaylim adında, mühendislik konusunda üstün bir kâhin "Ümmü'l-kıyas"ı o günkü şekline getirmiştir. Gelibolulu Mustafa Âlî'ye göre bu yapı İdris peygamber tarafından, İbrahim bib Bali'nin Hikmetname'sine göre ise Yusuf peygamber tarafından yapılmıştır.

Nil taşı
Tudelalı Benjamin'in yazdığına göre İslamiyet döneminde yeni bir yöntem kullanılıyordu. Suyun ortasına 12 zira (9-10 metre) yüksekliğinde uzunca bir mermer sütun dikmişler ve bu sütun ile su seviyesini ölçmüşlerdi. Sular sütunu aşarsa toprakların tamamının sular altında kalacağı, yarıya kadar yükselirse yarısının sular altında kalacağı anlaşılırdı.[

Nil vidası
Antik dönem ve Orta Çağ'da maden ocaklarına ve tarlalara suyu ulaştırmak ve nehir suyu seviyesini yükseltmek için Nil vidası denilen bir mekanizma kullanılmıştır. Vidanın dönüşü sırasında su nehirden daha yüksek bir seviyeye itilir ve bu seviyeden tarlalara iletilirdi. Strabon, Mısır yolculuğunda gördüğü bu mekanizmaları anlatır. Bahsi geçen alet Arşimet vidasına benzer. Arşimed'in mi Mısırlıların mı daha önce bu icadı yaptıkları tartışmalıdır.


« Son Düzenleme: 15 Aralık 2023, 23:33:27 Gönderen: GeZGiN »

Tags: